Yeme Psikolojimiz Üzerine Notlar
We are what we eat, Ne yiyorsak oyuz !
Yeme ile ilgili alışkanlıklarımız üzerine pek çok faktör etkilidir; büyüdüğümüz aile, bölge, fiziksel sağlığımız, yaşımız, cinsiyetimiz, vücut şeklimiz, mesleğimiz, iş tempomuz gibi. Bu sayılan pek çok özelliğin en önemlilerinden biri de kişilik özelliğimiz ve psikolojik durumumuzdur.
Yapılan araştırmalar, eğitim durumu ve zeka düzeyinin yeme alışkanlığı üzerinde çok etkili olmadığını, yaş ve cinsiyetin ise etkili olduğunu saptamıştır. Kadınlar, hayvansal yağları erkeklere göre daha az diyetlerine koyuyor, yaşlılar ise daha çok lifli gıda almaya çalışıyorlar.
Peki kişilik özellikleri ve yeme davranışı ilişkisi nasıl ? Yüksek yağlı diyet yerine düşük yağlı diyetleri tercih edenler kendilerini, sorumluluk duygusu gelişmiş, titiz, düzenli olarak tanımlıyorlar. Hayvansal olmayan yağlardan kaçınanlar ise kendilerini, ahlaklı, uyumlu olarak tanımlıyorlar. Özellikle yağlı besinlerden kaçınanlar, kendilerini tez canlı, kıvrak, çabuk parlayan olarak tarif etmişler. Yüksek lifli gıdaları çok tüketenler ise kendilerini yaratıcı, yeniliğe açık, dengeli olarak tanımlamış. Yeme davranışları ve yemekle ilişkimiz ile diğer haz nesneleri arasında da yakın bağlantılar olabileceği düşünülmelidir.
Yemeğe nasıl yaklaşıyoruz?
Obsesif karekterler yani takıntılı insanlar çok yemek seçiyor ve kontrolcü olma eğilimindeler. Kişinin yemekle ilişkisi haz alma açısından güçlü değil, yemek yemek mecburen yapılması gereken bir iş olabilir. Kilo konusunda da oldukça kontrollü, takıntılı olabiliyorlar. Alerjileri, fobileri olan kişiler yemeklerin içindeki malzemeleri ayıklıyor, yavaş yiyorlar ve kendilerince eleme yapıyor, sağlıklıyı seçiyorlar. Ama bazen bu tutumları sadece onların hassasiyetini arttırıyor. Yedikleri, yaşadıkları ve davranış biçimleri örtüşüyor.
Dış dünyaya açık insanlar yeni tatlara ve insan ilişkilerine de daha açık oluyor ve hızla zenginleşiyorlar. Bu deneyimler sırasında kötü tecrübeler edinseler de zenginleşmekten vazgeçmiyor, sınırları zorluyorlar. Daha çabuk büyüyen, zenginleşen, kolay arkadaşlık kuran kişiler olabiliyorlar.
Cinsel haz ve yeme hazzı da birbiri ile bağlantılıdır. Bazı kişiler cinsellikten kaçınıp bütün hazzı yemekten almaya çalışır. Çocukluk çağından itibaren haz organı hayatın ilk bir kaç yılında anne memesidir, bu oral doyumların gelişmesine, burada aşırı doyum, anne memesine bağımlı olmak ya da bundan yoksun kalmak insanları oral bağımlı karaktere sürüklüyor, bu karaktere sahip kişiler daha kolay kırılıyor, onaylanmayı çok önemsiyor, bağımlılıklar geliştiriyor. Bu aşamalarda yine sıradışı takılmalar yaşamışlar, daha gelişmiş savunma mekanizmaları kullanabilirse bu durumu gastronomik bir keyfe dönüştürebiliyor. Ya da bu düşkünlüğü bağımlılıklara da yol açabiliyor. Hayatında bunu tamamıyla reddedenlere ya da yadsıyanlara da rastlanıyor.
Gusto nasıl gelişiyor?
20’li yaşlarda gustosu olan insan çok az, gusto zamanla gelişiyor çünkü insanlar ancak 30’lu, 40’lı yaşlara gelince ekonomik refaha ulaşıyor ya da yemeğe/içmeye para ve zaman ayırabilmeye başlıyor. Diğer alanlardaki hazların da tadılıp denenmesi ve azalmasıyla başka hazlara yönelebiliyorlar. Bunu aşırı gösterişli biçimde yaşama, paylaşma narsisistik karekterlerde fazlaca görülür.
Modern zamanların hastalığı; Ortoreksiya Nervoza
Bir de bu çağın bize hediye ettiği bir hastalık var; Ortoreksiya Nervoza. Bir nevi medyanın ve pazarlama dünyasının yarattığı bir hastalık. Her besinin, içeceğin kalorisini hesaplama, zayıf ve sağlıklı kalmaya çalışma, her şeyi organik mi diye kontrol etmeye dayanıyor. Gündemden geri kalmamak ve sağlıklı olmaya çalışmak önemli ama hazdan yoksun yaşamak ne kadar sağlıklı, bu bir soru işareti.
Peki yemekle sağlıklı ilişki nasıl kurgulanabilir ?
Sürekli bazı yiyeceklere yasaklar koymak doğru değil. Çikolata, tatlı krizim geldi diyen kadınlar da mutlaka yeme bozukluğu, bulimia tanısı almaz. İçindeki sürekli ağlayan bir çocuğu duymazdan,
görmezden gelen gelen annenin o çocukla ileride ilişkisi ne kadar sağlıklı olur ki. Talepleri yasaklamak gelecekte yoğun istek patlamaları, dürtüsel davranışları ortaya çıkarabilir. Zayıflama diyetlerindeki aşırı kısıtlama en iradeli kişilerde bile sürdürülebilir değil. Diyabet gibi ciddi bir sağlık sorunu yoksa, uygun ölçülerde canının istediği herşey yenmeli.
Duygusal yeme diye tarif edilen yeme biçimi, yani aç olunmadığı zamanlarda başka doyumlar için ya da anksiyete, stres, yalnızlık, can sıkıntısı gibi bazı olumsuz duyguları dindirmek için hızla, fazla miktarda yemektir. Duygusal yemek ile beden kitle indeksi ve bazı kişilik eğilimleri arasında yakın ilişki saptanmış. Yine duygusal yeme, nörotizmle, dürtüsellik, depresyon, düşük kontrol düzeyi, düşük disiplin ve daha az dışa dönük olma ile ilişkili saptanmış. Obesite tedavisinde kişide, yemeyi tetikleyen bu duyguların ve kişilik özelliklerinin yakından tanınması ve ona yönelik çözüm aranması önemlidir.
Her kadının bir iki kilo fazlası var
Yine medyanın idealize ettiği alımlı, ince kadın idoller, ünlüler, her kadının çok daha zayıf olmayı istemesi, normal kilodakilerin bile kendince bir iki kilo fazlası olduğunu düşüncesine neden olur. Görselliğin yoğun olarak ön planda olması, kendini beğendirebilmek, hep bir arzu nesnesi olma çabası, birileri gibi genç, fit olma arzusu içindeyiz, bunun farkında olmak gerekli. İleri yaşla vücudun kas, yağ kitle oranları, hormonal sistem, metabolizma hızı, hareket oranı değişiyor, imkansızın peşinde mutsuz etmemeliyiz kendimizi.
Çikolata hakikaten mutlu eder mi?
Mutsuz birini mutlu eden bir etkisi olduğunu söylemek mümkün değil. Basit bir yeme arzusu ya da aşerme gibi daha yoğun düzeyde isteniyorsa yendiğinde keyif alınır ama bu çok kısa sureli bir hazdır, mutluluk değil. Vücutta salgılanan seratonin ya da vücuttaki sinir sistemi duygu durumumuzu etkiler, bunlar da yediklerimizle çok değişmez. Yediklerimizin santral sinir sistemine geçişi kan düzeyindeki oranda değildir. Öte yandan bedenin zinde olması, uyku uyanıklık dengesi, spor yapmak, spor yaparken bedenin aldığı oksijen ve bedenin metabolik kapasitesi çalışma biçimi, sağlıklı cinsel yaşam insanın ruh hali üzerinde çok daha etkili.
Kaynaklar:
1.Lewis R. Goldberg, Lisa A. Strycker. Personality traits and eating habits: the assessment of food preferences in a large community sample. Personality and Individual Differences 32. 2002) 49±65
2.Elfhag K, Morey LC. Personality traits and eating behavior in the obese: poor self-control in emotional and external eating but personality assets in restrained eating. Eat Behav. 2008. 9(3):285-93.