Sinema Perdesinde Mürekkep Lekeleri
CLOUD ATLAS FİLMİ’NDEN SONRA NE YAPTIM ?
Sonbaharın yaklaşması, sinemaya ayrılacak zamanın varlığı ve konforlu salonlar bir araya gelip çok konuşulan bir filmi izlettirdi bugün bana.
Aksiyon ve bilim kurgu türü favorim olmasa da Matrix, Avatar benzeri filmlere duyarsız kalınamıyor. Çünkü sizi çalkalayıp, düşündürüyor, görsel bir şölen içinde yolculuk ettirip ufkunuzu açıyor. Hakkında hemen hiç okumasam da filme bu beklentilerle girdim.
Birbirinden farklı zamanlarda, farklı konuları olan altı bölümde aynı oyuncular değişik karakterler ve hızlı geçişlerle karşınıza çıkıyor ve neler olduğunu anlamaya çalışırken biraz sersemliyorsunuz. Ama tempo yüksek, görüntüler, makyaj ve teknik güzel, sizi içine kolayca çekiyor. Konuyu ve ne anlatılmaya çalışıldığını ya da mesajları ilk yarının sonuna doğru fark etmeye başladığınızda “bir gram şeker için bir kilo keçi boynuzu yemeye değer miydi” duygusunu yaşayabilirsiniz.
Aslında sıkça duyduğumuz; yaptığınız iyilik ya da kötülük geleceğinizi etkiler, bütün adımlar, eylemler geçmişten geleceğe birbirini etkileyerek uzanır, çoğu insan sadece kendisi için yaşamaz, inanmak imkansızı sarsar gibi temalar farklı öykülerle işleniyor. Replikler görüntüler karşısında zayıf kalıyor ama yine de düşündürüyor. Kısıtlı bir kader, din tartışmasına girilmiş. Merkezdeki öykü ya da benim en çok etkilendiğim kısım kapitalizm ve insanın modernleşmesi sırasında canavarlaştığı, iktidar ve gücün yıkıcılığı, “insanı insana yediren” düzen ve ölmeyen devrimci ruh! Somni’nin öyküsündeki yeni-eski Seul canlandırmaları etkileyici. Bu öykü ve görselliğe Matrixvari diyebiliriz çünkü yönetmenleri aynı. Bir avuç iyi, bir kişiyi ikna edebilmek uğruna da olsa bütün düzen ve kötülerle savaşıyor. Zaman zaman film klişelerden kurtulamıyor ama belki de bu yaşlı dünya da artık çoğu şey klişe. Söylenmemiş bir şey bulmak zor. Ne kadar büyüsek te iyiler ve kötülerin ütopik savaşı hala etkiliyor bizi. Bu savaşın yaşamımdaki iz düşümü ne olabilir diye düşündüğümde; temiz ve masum kalmak için kötüleri ve yalancıları uzaklaştırmak, onları içinde yaşamak istemediğim bir gezegene itmek belki. Çünkü onlarla savaşmak ve kazanmak için onların enstrümanlarını kullanmak yani bazen kötü olmak gerekiyor. Bu savaşa girme tuzağına dikkat etmeli. Bizim hala savaşmadan, kötüleri uzak gezegenlere sürebilme ve temiz kalma şansımız var.
Evrenin büyüklüğü karşısında insan ve misyonu da sorgulanıyor filmde. Bir de ” eşcinsellik”, “sanat kimindir ?” gibi temalar da katılarak ortaya tam karışık yapılmış. Ama servis başarılı, restoran göz alıcı! Oyuncular tanıdık ve büyük isimler.
Peki esas soru, bu uzun film izlenir mi, değer mi? Tabi ki orasını bilemem ama bana iyi gelen çok izlemediğim bu tür bir filmi Kanyon’un rahat koltukları ve geniş ekranında izleyip, filmden sonra yan mağazadan bir sürü dvd, cd ve kitap satın alıp “kış vitaminlerini” hazırlamak oldu. Filmin kitabı etkileyici olabilir ama kitabın kapağına keşke film afişini basmasalarmış. Genç ve yetenekli yazarın Siyah Kuğu Parkı isimli diğer kitabını okumak istedim ama çeşit sayısına güvendiğim yan mağazada yoktu malesef. Yine de uzunca bir dönem sub-güncel ve klasik filmleri evde izleyecek kadar raflarımı doldurdum.